YAŞLILARDA PSİKİYATRİK MUAYENE: Ruhsal durum muayenesine, hastanın öyküsü alınarak ve yakınmaların gözden geçirilmesiyle başlanır. Hastaya bellek ve diğer kognitif işlevlerle ilgili yakınmalarını anlamak üzere sorular sorulur. Dikkatini toplama, yakında olmuş olayları hatırlama, eşyaların yerini hatırlama, kelime bulmada zorluk, başkalarının söylediğini anlama, bildiği yerlerde kaybolup kaybolmadığı gibi konular sorur. Yaşanan güçlüklere ait özellikler, başlama zamanı, gidişi ayrıntılı olarak sorulur. Yaşlılarda ruhsal durum muayenesinin hedefleri şunlardır;
- Normal yaşlanmaya bağlı zihinsel değişiklikleri demansa bağlı oluşan kayıplardan ayırmak
- Demansa bağlı zihinsel değişiklikleri depresyonla ilişkili olanlardan ayırmak
- Yaşlılık döneminde görülebilen depresyon, mani, şizofreni benzeri psikotik durumlar ve anksiyete bozukluklarının tanısını koyabilmek
- Demansın erken tanınmasını ve tedavisini sağlamak (çünkü çoğunlukla orta şiddetteki kognitif yıkım belirtileri bile aile fertleri tarafından fark edilmemektedir)
- Nörolojik olarak belirgin olmayan beyin fonksiyon bozukluğunu saptamak ve tanımlamak
- Demans ve diğer kognitif bozukluklar için tedaviye cevabı izlemek
Kafa travması, menenjit, ensefalit, nöbet, alkol-madde kullanımı/bağımlılığı öyküsü olup olmadığı araştırılır. Hastada bellek bozukluğu olabileceği için tüm hikaye yalnızca hastadan alındığında yeterince güvenilir olmayabilir. Aile fertlerinden veya hastayı iyi bilen birisinden de hikâye alınır.
YAŞLILARDA PSİKİYATRİK HASTALIKLARI:
Alzheimer hastalığı
Depresyon
Mani
Psikoz
Kaygı Bozuklukları
1) DELİRYUM: Kısa bir süre içinde ortaya çıkan ve gün içinde dalgalanma eğiliminde olan, odaklanma, sürdürme veya dikkati kaydırma yeteneğinin azalmasıyla birlikte bilinçte bir değişiklik olarak tanımlanır. Doğru hasta ve koşullar altında deliryuma çok çeşitli tıbbi hastalıklar, ilaçların yan etkileri, zehirlenmeler veya madde yoksunluğu neden olabilir. Deliryumda görülen nöropsikiyatrik semptomların birçoğu demans, depresyon, mani ve psikoz gibi çeşitli beyin bozukluklarında ortaktır. Deliryumu diğer beyin temelli bozukluklardan ayıran temel özellikler dikkatsizlik, değişen uyarılma düzeyi ve semptomların akut ve değişken doğasıdır.
BELİRTİLERİ:
Mental durumdaki akut değişiklik,Dalgalanan rota, Dikkat bozukluğu,Hafıza bozukluğu,Oryantasyon bozukluğu,Algısal bozukluk,Düşünce bozukluğu,Uyku bozukluğu,Bilinç bozukluğu,Konuşma bozukluğu,Psikomotor aktivite bozukluğu
PATOGENEZİ:
Deliryum gelişiminde birbirini dışlamayan yedi temel alan öne sürülmüştür: nöroinflamasyon, nöronal yaşlanma, oksidatif stres, nörotransmiterler, nöroendokrinoloji, günlük düzensizlik ve ağ bağlantısızlığı. Deliryumlu hastalar üzerinde yapılan nörogörüntüleme çalışmaları, prefrontal korteks, bazal ön beyin, anterior talamus ve baskın olmayan parietal ve fusiform korteksin deliryum semptomlarının tetiklenmesinde rol oynadığını göstermektedir. Serebral nörotransmisyonu değiştiren nörofizyolojik ve metabolik değişikliklerin de deliryum patogenezinin temel taşı olduğu düşünülmektedir. Yaygın stres etkenleri arasında ilaçlar, alkol ve ilaçların kesilmesi, enfeksiyon, hipoksi, hipoperfüzyon, travma ve ameliyat yer alır. Melatonin salgılanmasında ilişkili değişikliklerle birlikte sirkadiyen ritim bozulması, deliryum semptomlarından sorumlu olabilir ve hatta bunlardan önce gelebilir. Nörotransmitter disfonksiyonu kolinerjik eksiklik ve dopaminerjik fazlalığa odaklanır.
PREVELANS:
ABD nüfusunun yaşlanmasıyla birlikte, deliryum da dahil olmak üzere yaşa bağlı hastalıkların insidans ve prevalansının artacağı tahmin edilmektedir. Sağlık sistemi şu anda deliryumla ilgili maliyetlere yılda 38 ila 152 milyar dolar harcıyor. Ve yaşlanmaya bağlı hastalıklardaki artışla birlikte bu harcamanın önemli ölçüde artması muhtemeldir.
RİSK FAKTÖRLERİ:
İlaçlar : Diüretikler, sedatif-hipnotikler, analjezikler, antihistaminikler, antiparkinsoniyen ilaçlar, digital glikozidleri simetidin, antidepresanlar, nöroleptikler.
Alkol entoksikasyonu ve alkolden kesilme: Deliryum tremens
Kardiyovasküler hastalıklar: Konjenital kalp yetmezliği, miyokard infarktüsü, kardiyak aritmiler, aort stenozu, hipertansif ensefalopatiler, ortastik hipotansiyon, subakut bakteriyel endokardit.
İnfeksiyonlar: Pnömoni, idrar yolu infeksiyonları, septisemi, kolesistit, menenjit
Metabolik ensefalopatiler : Elektrolit ve sıvı dengesizliği, karaciğer, böbrek ve akciğer yetmezliği, diyabet ve diğer endokrin hastalıkları, beslenme eksiklikleri (özellikle B vitaminleri), hipotermi ve sıcak çarpması
Serebrovasküler hastalıklar : Geçici iskemik nöbetler, inme, kronik subdural hematom, vaskülit, serebral ve ekstrakraniyal neoplazm.
Travma: Kafa travması, cerrahi girişimler, yanıklar, kalça fraktürü.
TANI:
Deliryum değerlendirmesinde en önemli nokta detaylı hikaye, fizik muayene, nörolojik muayene ve mental durum muayenesi ile hastanın mevcut bazal durumunda bir değişiklik olup olmadığının anlaşılmasıdır. Kognitif durumun değerlendirilmesi için Mini Mental Durum Değerlendirme Testi (MMSE) uygulanır. Predispozan ve presipitan faktörlerin tespit edilmesi için klinik bulgular ve laboratuvar testlerinden yararlanılır. İlk değerlendirmede laboratuvar testlerinden kan sayımı, elektrolitler, böbrek ve karaciğer fonksiyonları, akciğer grafisi (özellikle infeksiyon açısından), EKG (özellikle kardiyak iskemi, enfarktüs açısından), idrar tahlili (idrar yolu infeksiyonu) yapılmalıdır. Etiyoloji bulunamazsa lomber ponksiyon, tiroid fonksiyonları, vitamin B12, folat düzeyleri, toksikoloji ve ilaç düzeyleri, EEG, nörogörüntüleme gibi daha ileri testler yapılabilir.
TEDAVİ:
Deliryum tedavisinde 3 hedef vardır: Birincisi, deliryuma neden olan durumu belirleyip tedavi etmek, ikincisi, hasta yakınları ve tedavi ekibine bilgi vererek hastanın güvenliğini sağlamak, üçüncüsü, deliryum belirtilerini tedavi etmektir. Yaşlı hastalarda bilişsel bozulma, uyku yoksunluğu, işitme bozukluğu, dehidratasyonu odaklayan çoklu bir tedavi stratejisi deliryum ataklarında anlamlı önlemeler sağlayabilir. Deliryum için yüksek risk taşıyan hastalar ayaktan ve cerrahi işlemler sırasında yakından izlenmelidir. Hastanın ruhsal durumu deliryumu erken tanılamak için bir vital bulgu olarak izlenmelidir. Özellikle yönelim muayeneleri ve davranışların izlenmesi önemlidir. Gün içi dalgalanmalar dikkate alınarak bu değerlendirilmelerin kuşkulu hastalarda sık aralıklarla yenilenmesi gerekir. Deliryumlu hastanın bulunduğu ortam sakin, stabil ve iyi ışıklandırılmış olmalıdır. Uyaran fazlalığı da, yoksunluğu da deliryum belirtilerini artırabilir. Takvim, saat gibi bellek ipuçları veya yönelim düzeltme teknikleri yararlı olabilir. Bazı deliryumlu hastalar aynı zamanda homisidal veya suisidal olabilir. Hem bu nedenlerle hem de bilinç ve yönelim bozukluğunun neden olabileceği tehlikelerden dolayı deliryumlu hastalar asla yalnız veya refakatçisiz bırakılmamalıdır. Hasta ve ailelerini hastalığın etiyoloji ve seyri hakkında bilgilendirmek ve gelecek risk etmenleri konusunda eğitmek gerekir. Aileler genellikle hastanın beyin hasarı veya kalıcı bir psikiyatrik hastalığa yakalandığını düşünerek endişeleneceklerdir. Deliryumun geçici olduğu ve tıbbi durumun bir sonucu olduğu konusunda hastaları ve ailelerini aydınlatmalıdır. Aile üyeleri ve arkadaşları hastayı her biri ayrı zamanlarda olmak üzere ziyaret konusunda desteklemelidir. Bazı tanıdık eşyaları taşımaları hastanın yönelimine yardımcı olacağı ve kendini güvende hissetmelerine yardımcı olacağı için teşvik edilmelidir. Hastayla iletişimi en üst düzeye çıkarmak için düşük, yumuşak bir ses tonu kullanılması, bütün eylemleri ve yönergeleri açık, basit ifadelerle açıklamak, hastayı her gördüğünde kendini tanıtmak gerekir. Nazik tavırlar, yumuşak dokunuşlar, hoş davranışlar anksiyeteyi azaltmaya yardımcı olabilir. Fiziksel kısıtlamalardan, bağlamadan kaçınmalıdır. Ancak, kesinlikle yapmak gerekiyorsa dikkatle uygulanması gerekir. Aile bireylerinden birinin olabiliyorsa yanında bulunması yararlı olabilir. Aile üyeleri ve personel her fırsatta gelişmeler hakkında hastaya açıklamalar yapmalıdırlar. Duyusal defektler düzeltilmeli, gerekirse gözlük ve işitme cihazı takviyesi yapılmalıdır.
TEDAVİ: Haloperidol tedavideki etkinliği, reseptör profili, güvenilirliği, farklı formlarda uygulanabilirliği ile tedavi rehberleri içinde halen birinci seçenek olarak yerini korumaktadır . Benzodiyazepinlerin deliryum tedavisinde tek başına kullanımlarının alkol ve sedatif-hipnotik yoksunluğu deliryumu için etkinliği gösterilmiş, ancak rastgele karşılaştırmalı bir çalışmada genel olarak deliryum tedavisinde tek başına kullanımlarının etkin olmadığı gösterilmiştir . Atipik antipsikotikler şizofreni ve bipolar bozukluk tedavisinde etkin olup, iyi tolere edilmektedirler. Deliryumda, risperidon, olanzapin ve klozapin gibi atipik antipsikotikler, psikotik durumların yanısıra, psikotik durumlar dışındaki ajitasyon ve agresyonlarda ve demansta görülen psikotik ve davranışsal semptomların tedavisinde de kullanılmaktadır. Klorpromazin gibi düşük potanslı antipsikotiklerin ekstrapiramidal sistem yan etkileri az olmakla birlikte, antikolinerjik yan etkilerinin belirgin olması, ileri yaşlardaki kolinerjik nöroiletimin azalması da göz önüne alındığında, deliryumda kullanımlarını sınırlamaktadır.
2) DEPRESYON
Depresyon, uzun süreli moral bozuklukları, değersizlik, suçluluk duyguları, ümitsizlik, ölüm ve intihar düşüncelerine sebep olan bir rahatsızlıktır. Yaşlılık döneminde görülen, yorgunluk, halsizlik, konsantrasyon bozukluğu, unutkanlık,
uyku bozukluğu, yeme bozukluğu gibi sorunlar yaşlılığın doğal bir sonucu olarak görülmemelidir. Yaşlılarda depresyon belirtisi olabilirler.
BELİRTİLERİ:
- Uzun süreli ve sürekli moral bozukluğu (en az 2 hafta),
- Önceden zevkle yapılan aktivitelerden zevk alamama,
- Bir şey yapmak istememe, hevesini kaybetme,
- Umutsuzluk, karamsarlık,
- Uyku bozuklukları (az uyuma ya da aşırı uyuma)
- Yeme bozuklukları (iştah ve kilo durumunda belirgin değişiklik),
- Bedensel yakınmalarla aşırı meşgul olma,
- Doktorların gerekçe bulamadığı bedensel ağrıların olması (uyuşma, hazımsızlık vb.),
- Günlük temizlik ve bakımını ihmal etme,
- Suçluluk duygusu,
- Geçmiş başarısızlıklarını, hatalarını düşünüp durma,
- Olağan sayılamayacak kadar duygulu oma ve sık sık ağlama,
- Ekonomik sıkıntılara çok kafa yorma, zihnin yersiz endişelerle dolu olması,
- Zihinsel becerilerde azalma, yavaş düşünme,
- Kararsızlık,
- Yoğunlaşamama, dikkat eksikliği,
- Huzursuzluk hali, yerinde duramama.
RİSK FAKTÖRLERİ:
- Aile yapısının değişmesi,
- Ailede sosyal desteğin azlığı,
- Sosyal izolasyon,
- Sosyoekonomik düzeyin düşük olması,
- Yetersiz beslenme,
- Düşük benlik algısı,
- Sevilen bir kişinin kaybı,
- Huzur evinde kalma,
- Bunama,
- Guatr,
- Şeker hastalığı,
- Yüksek tansiyon,
- Kalp ve solunum rahatsızlıkları,
- Çok sayıda ilaç kullanmak.
15.Engellilik
Yaşlı yetişkinlerde depresyonun teşhis edilmesi zor olabilir. Her ne kadar
Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı, Beşinci Baskı (DSM-V) majör depresif bozukluk için tanı kriterleri yaşlı popülasyondaki depresyonun temel yapısı olsa da, depresyonun nasıl ortaya çıkabileceği konusunda farklılıklar vardır. Yaşlı depresif bireylerde somatik şikayetler (öncelikle mide-bağırsak), hastalık kaygısı ve sinirlilik eğilimi daha yüksektir, ancak genç insanlarla karşılaştırıldığında düşük özgüven veya suçluluk duygusuna sahip olma olasılıkları daha düşüktür.
YAŞLILARDA DEPRESYON TEDAVİ EDİLMEZSE NE OLUR?
- Bunama, şeker hastalığı, yüksek tansiyon ve kalp rahatsızlıklarının şiddetlenmesine,
- Aile ilişkilerinde bozulmaya,
- Yeti yitirmeye, bağımsızlığın azalmasına,
- Bakıcıya, aileye yük olmaya,
- Hastanın ve ailesindeki diğer üyelerin yaşam kalitesinin düşmesine,
- Hastanelere başvurmada artışa,
- Erken ölümlere,
- İntihar eğiliminde artışa sebep olabilir.
TEDAVİSİ:
Yaşlı yetişkinlerde depresyonun farmakolojik tedavisinin spesifik etkinliğine ilişkin anlayışımızı bilgilendirecek yüksek kalitede kanıtlar sınırlıdır. Her yaştan hastayı kapsayan depresyon denemeleri, tedavi gruplarının karşılaştırılabilirliğini sağlamak için deneklerin dikkatli seçimine bağlıdır. Bu, yalnızca psikiyatrik olarak değil aynı zamanda tıbbi ve psikososyal komorbiditeler açısından da heterojenliğin doğal olduğu yaşlı hastalarda çok daha zordur. Yaşlı yetişkinlerde antidepresanlarla yapılan plasebo kontrollü araştırmaların bir başka özelliği de yüksek plasebo yanıt oranlarıdır. Diğer antidepresan çalışmalarında olduğu gibi, ilaç-plasebo farklılıkları daha şiddetli hastalığı olan hastalarda en fazladır.
Genel olarak, mevcut antidepresanlar arasında tedavi etkinliği açısından önemli bir fark yoktur. Mevcut kanıtların yakın zamanda gözden geçirilmesi, SSRI'ların ve serotonin norepinefrin geri alım inhibitörlerinin (SNRI'ler) LLD için birinci basamak tedavi olmaya devam ettiğini göstermektedir.
SSRI'lar:
SSRI'lar tıpta en sık reçete edilen ilaçlar arasındadır. SSRI'lar genel olarak iyi tolere edilmelerine rağmen, yaşlı yetişkinler için reçete yazarken dikkate alınması gereken yaygın ve daha az bilinen yan etkileri vardır . Serotonin reseptörlerinin çoğunluğunun bağırsakta bulunması nedeniyle, SSRI'ların en sık görülen ilk yan etkileri gastrointestinal ve geçici olma eğilimindedir. Başlangıç dozunda geçici bir azalma, çoğu hasta için gastrointestinal yan etkilerini en aza indirirken, bağırsaktaki serotonin reseptörleri aşağı doğru düzenlenir. Daha sonra ortaya çıkan gastrointestinal yan etkileri arasında paroksetin ile kabızlık ve sertralin ile ishal yer alır. İkincisi, genellikle bir neden olarak yeterince tanınmayacak kadar gecikmiş bir başlangıçla oldukça kalıcı olabilir. Ek olarak, SSRI'lar ilk kez reçete edildiklerinde uykusuzluğa veya sinirliliğe yol açabilecek aktive edici bir etkiye sahip olabilirler. Doz ve uygulama süresindeki değişiklikler genellikle bu sorunları çözmek için yeterlidir.
Trisiklik antidepresanlar:
Trisiklik antidepresanlar (TCA'lar) kapsamlı bir şekilde araştırılmıştır ve etkinliğini gösteren çok sayıda çalışma vardır. Bununla birlikte, TCA'ların birçok güvenlik sorunu vardır ve özellikle yaşlı hastalarda daha yüksek yan etki insidansına sahiptir; bunların en belirginleri, kalp atış hızının artması, kalp iletiminin yavaşlaması ve ortostatik hipotansiyon dahil olmak üzere çeşitli antikolinerjik etkiler ve kardiyak etkilerdir. TCA kullanımı öncesinde ve sırasında EKG'ler izlenmelidir ve ortostatik kan basıncının dikkatli bir şekilde ölçülmesi zorunludur. Yaşlı hastalar için en iyi güvenlik profiline sahip iki TCA, ikincil aminler nortriptilin ve desipramindir. Bu ilaçların her ikisi de kan dolaşımında ölçülebilir ve nortriptilin, dozlamayı yönlendirebilecek terapötik bir pencereye sahiptir.
Yeni Tedaviler:
İntranazal (IN) esketamin, geleneksel bir oral antidepresanla birlikte kullanıldığında TRD için 2019 yılında FDA tarafından onaylandı. Çalışmalar IN esketaminin depresyonlu hastalarda potansiyel olarak hızlı etkili ve etkili bir tedavi olduğunu desteklemektedir. Geriatrik popülasyonda klinik çalışmalar IN esketamin kullanımının güvenli ve etkili olduğunu göstermektedir. TRD'li yaşlı yetişkinlerde yapılan çalışmalar, genel yetişkin popülasyonunda bulunanlara benzer şekilde, yalnızca hafif ila orta dereceli yan etkilerle birlikte depresif belirtilerde önemli bir azalma olduğunu ortaya koydu.
EGZERSİZ: Her ne kadar depresif yaşlı kişilerde depresif semptomları iyileştirmede fiziksel egzersizi değerlendirmeye yönelik çok sayıda çalışma yapılmış olsa da, bulgular tutarsızdır ve kanıtlar yüksek kalitede değildir. Mevcut kanıtların sistematik bir incelemesi egzersiz ve antidepresan tedavisinin tedaviye dirençli ileri yaş depresyonunda yararlı olduğunu gösteren umut verici bazı araştırmalar olduğu sonucuna varıyorlar.
Depresyon tedavi edilebilir bir durumdur; İlaç ve psikososyal müdahaleler optimize edilirse bunun üstesinden gelinebilir. Hastanın genel sağlığı, işlevi ve yaşam kalitesi uygun tedaviye bağlıdır.
Yaşlılarda Depresif Belirtilerin Sosyodemografik Özellikler ile İlişkisi adlı makale çalışmasında yaşlılıkta depresyon belirtileri puanlanarak, depresyon riskleri belirlenip erken dönemde sağlık hizmeti almaları, daha kaliteli bir yaşama ulaşmalarında etkili olduğu ve birinci basamak tedavi hizmetlerinin yürütüldüğü yerlerde, evde bakım hizmeti sunan kişiler tarafından kullanılacak bu yaklaşımla yaşlıların depresyon değerlendirmesi sağlanabileceği gösterilmiştir.
3) KAYGI BOZUKLUKLARI:
Yaşlıkta kaygı genellikle depresyon ile birlikte görülmekte ve çevresel faktörlerden doğan bir olgu olarak kabul edilmektedir. Yaşlılıkta değişen nesilleri görmek, aileden uzaklaşmak, sosyal ortamdaki değişiklikler, fiziksel ve zihinsel değişiklikler kişinin kaygı düzeyinin yükselmesine sebebiyet verebilir. Bu dönemde asıl kaygıya sebep olan olgu ise kişinin “ölüm” kavramını daha yakından görmeye başlamasından kaynaklanmaktadır. Yapılan bir araştırmada yaşlılık ile birlikte eğitim ve sosyoekonomik düzey ile ölüm düşüncesi arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Daha eğitimli ve daha iyi sosyoekonomik düzeye sahip olan kişilerin analitik becerileri daha çok geliştiğinden ölümü daha çok irdelemeye yönelmektedirler.
Anksiyete Bozuklukları yaşlılarda gençlere göre daha az görülmekle birlikte gene de yaygınlıkları sıktır ve kadınlarda daha sık görülmektedirler. Yaşlılarda en sık görülen Anksiyete Bozuklukları özgül fobiler ve yaygın anksiyete bozukluklarıdır.Yaşla birlikta görülme yaygınlığı artan fiziksel hastalıklar da anksiyete belirtilerine tanı konulmasında zorluklara yol açabilir. Yaşla birlikte ortaya çıkan bilişsel işlevlerde kötüleşme de anksiyete belirtilerinin görünümünü, hasta tarafından ifade edilmesini ve klinisyenin ayırıcı tanı yapmasını zorlaştırabilir. Yaşlılarda Anksiyete Bozuklukları’nın tedavisiyle ilgili randomize kontrollü çalışma sayısı az da olsa serotonerjik antidepresanların, pregabalinin ve bilişsel davranışcı tedavinin etkinliği gösterilmiştir.
Geriatrik hastalar arasında sağlık kaygısı, kadercilik ve ilaç uyumu arasındaki ilişki adlı araştırmada incelenen geriatrik hastaların kaderciliği ve sağlık kaygısı ile ilaç uyumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir negatif ilişki bulunmuştur. (sırasıyla r = -0,160, - 0,187 ve P = 0,024, 0,008). Bu çalışma, geriatrik hastaların ilaç uyumunu ele alırken sağlık kaygısı ve kaderci inançlar gibi psikolojik faktörlerin dikkate alınmasının önemini vurgulamaktadır. Sağlık hizmeti sağlayıcıları, bu faktörleri ele alarak ilaca uyumu iyileştirmek ve sonuçta geriatrik hastaların sağlık sonuçlarını iyileştirmek için daha etkili stratejiler geliştirebilir.
4) ALZHEİMER HASTALIĞI:
PATOFİZYOLOJİ:
Tüm demans vakalarının üçte ikisinden fazlasını oluşturur. Patofizyolojisi karmaşıktır. Alzheimer hastalığının ayırt edici patolojik özellikleri amiloid beta (Aβ) plakları ve tau fibriler yumaklardır. Ap peptidleri serebral metabolizmanın doğal bir yan ürünüdür ve değişken uzunluklardadır. Belirli peptid uzunlukları (yani Ap42
) agregasyona daha yatkındır. Ap peptidlerinin üretimi ve temizlenmesi arasındaki dengesizliğin yanı sıra toplanma eğilimi, zararlı plakların oluşumuna yol açar. Bir dizi genetik faktör Aβ'nın uzunluğunu, üretimini ve temizlenmesini etkiler ve dolayısıyla hastalığın gelişme eğilimini etkileyebilir. Aksonal mikrotübülleri stabilize eden doğal olarak oluşan bir protein olan Tau, aynı zamanda hiperfosforile olur ve patolojik olarak birikerek nörofibriler yumaklar üretir. Plaklar ve düğümler, sinaptik işlev bozukluğu, mitokondriyal hasar, vasküler hasar ve iltihaplanma dahil olmak üzere bir dizi aşağı yönlü etkiye neden olur. Plakların ve düğümlerin giderilmesini hedefleyen ilaçlar, klinik demansın tersine çevrilmesinde etkili olmamıştır. Bu durum, AH gelişimi için plak ve yumakların gerekli olmasına rağmen, bu yapıların uzaklaştırılmasının tedavi için yetersiz olduğunu düşündürmektedir. Nöropatolojisinin onlarca yıl boyunca gelişmesi nedeniyle, hastalığın seyrinde çok geç ortaya çıktığı için klinik denemeler başarısız olmuş olabilir.
Alzheimer Hastalığı ve Diğer Demanslar İçin Risk Faktörleri:
Genetik ve aile öyküsü Alzheimer gelişimi için en güçlü risk faktörleridir. Birinci derece akrabalarında Alzheimer hastası varsa hastaların Alzheimer hastalığı geliştirme riski %10 ila %30 oranında artar. Ancak akrabanın 85 yaşından sonra Alzheimer hastalığı geliştirmesi durumunda bu risk azalır. Büyük ölçekli çalışmalar cinsiyete göre Alzheimer hastalığı veya tüm nedenlere bağlı demans oranlarında ikna edici farklılıklar göstermedi; ancak erkeklerde vasküler demans gelişme riski daha yüksektir.
Erken başlangıçlı Alzheimer hastalığı, tüm Alzheimer vakalarının <%1'inden sorumludur ve üç genden birindeki otozomal dominant mutasyonlarla bağlantılıdır: amiloid öncü protein
(APP) , presenilin 1
(PSEN1) ve presenilin 2
(PSEN2) . APP geni, Ap plaklarının gelişiminde rol oynayan amiloid öncü proteinini üretir
. APP kromozom 21 üzerinde taşınır, dolayısıyla trizomi 21 (Down sendromu) ile doğanlarda Alzheimer hastalığı riski önemli ölçüde yüksektir; 60 yaşına kadar yaşayan trizomi 21'li yetişkinlerin yaklaşık yarısında gelişecektir
İleri yaş :Özellikle 65 yaş ve üstü, Alzheimer hastalığının en büyük risk grupları içinde yer alır. Yaş aldıkça beyin fonksiyonları yavaşlar ve hastalık daha kolay bir şekilde kendisini gösterme fırsatı bulur.
Yaşanan kafa travmaları:Kişilerin yaşadığı travmatik beyin hasarları özellikle 50 yaş ve üstü kişilerde bunama ve alzheimer hastalığı riskini artırır. Daha şiddetli ve çoklu travmaları olan kişilerde bu risk daha da fazladır.
Aşırı düzensiz uykular: Yapılan araştırma ve çalışmalar, uykuya dalma veya derin uyku konusunda zorluk çeken kişilerle Alzheimer arasında bir bağlantı olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü düzenli uyku uyumayan kişilerin beyin işlevlerinin geriye gittiği bilinmektedir.
Sigara ve alkol tüketimiAşırı sigara ve alkol tüketen kişilerin de Alzheimer hastalığına daha fazla yakalandığı görülmüştür.
Yüksek tansiyon ve kolesterolÖzellikle kalp sağlığını olumsuz etkileyen durumların başında gelen yüksek tansiyon ve kolesterol, bununla birlikte alzheimer’ı tetiklemesiyle de bilinir.
ObeziteVücut ağırlığının artıp beynin küçülmesiyle birlikte obezite hastası olan kişilerin alzheimer’a daha çok yakalandığı saptanmıştır.
Fiziksel egzersiz yetersizliğiDüzenli egzersizle birlikte hareketli bir yaşam sürmek, meyve ve sebzeler açısından zengin, az yağlı ve sağlıklı bir diyet uygulayan kişilerin alzheimer hastalığına daha az yakalandığı belirlenmiştir.
BELİRTİLER:
Başlangıç evresinde Alzheimer belirtileri:
- Yeni öğrenilen bilgileri hatırlama güçlüğü
- Son olayları, yer ve isimleri unutmak
- Rutininde olan günlük görevleri yerine getirmede zorluk
- Doğru sözcükleri bulmakta zorluk çekmek
- Plan ve organizasyon bozukluğu yaşamak
- Karar verme ve muhakeme yeteneğinde zayıflık
- Kaygılı bir ruh hali içinde bulunmak
- Problem çözme yetisinin azalması
- Rutin görevlerin tamamlanma süresinin uzaması
Orta evrede Alzheimer belirtileri:
- Bakıma ve yardıma ihtiyaç duyar hale gelmek
- Hafıza kaybı ve kafa karışıklığına yaşanan artış
- Mevsim, yıl, hafta veya gün kavramını yavaş yavaş yitirmek
- Aile üyeleri veya arkadaş çevresini tanımakta zorluk
- Aklından geçen düşünce ve olayların sürekli tekrarlanması
- Basit matematik hesaplarını yapamamak
- Özellikle kişisel bakım konusunda yardıma ihtiyaç duymak
- Aslı astarı olmayan şüphe duyguları geliştirmek
- Hastalık ilerledikçe depresif bir ruh haline bürünmek
- Uyku bozuklukları yaşamak
Alzheimer son evre ölüm belirtileri olarak da adlandırılan şiddetli Alzheimer belirtileri:
- Tamamen kaybedilen hafıza
- Aile ve yakın çevrenin tamamen unutulması
- Beslenmek, oturmak ve yürümek gibi temel görevleri yardım almadan yapmaması
- İdrar kaçırmak
- Yeme güçlüğü ve kilo kaybı
- İletişim kurma yeteneğinin kaybedilmesi
- Özellikle enfeksiyon gibi hastalıklara karşı bağışıklığı iyice düşmesi
TANI:
Zamanında ve doğru teşhis yapılması, Alzheimer hastalığının etkilerini azaltma ve hastalığın daha yavaş bir şekilde ilerlemesi konusunda fayda sağlayacaktır.
Alzheimer’ın kesin olarak teşhis edilebilmesi için uygulanacak yöntemler şunlardır:
- Manyetik rezonans görüntüleme (MRI)
- Kan testleri
- Ultrasonografi
- Pozitron yayınlayıcı tomografi (PET)
- Elektroansefalografi beyin taraması (EEG)
Teşhise yönelik tüm testlerin ardından alzheimer şüphesi hala devam ediyorsa alzheimer testi adı altında uygulanan bilişsel fonksiyonların değerlendirilmesine yönelik testler yardımıyla uzmanlar tarafından alzheimer tanısı kesin olarak konulabilir.
TEDAVİ:
Alzheimer hastalığının kesin bir tedavisi yoktur ancak ilaç ve semptomatik tedavi ve davranışşal uygulamalarla Alzheimer hastasının anlama ve kavrama yeteneği ile davranışsal (giyinme, yemek, diş, banyo, hijyen, yakınlarını tanıma) bulgularında oluşan sorunların azalmasına yardımcı olunabilir.
Uzmanlar tarafından kesin bir şekilde Alzheimer olarak teşhis edildikten sonra, tedavi süreci başlar. Bu süreç kişiden kişiye, hastanın yaşına ve Alzheimer’ın düzeyine göre değişebilir. Alzheimer’ın yol açtığı bazı semptomları yatıştırmak için belirli ilaçlar ve uygulamalar vardır. Alzheimer’lı hastaların mümkün olduğunda bağımsız yaşamasını sağlamak için ev ortamında dolaşmayı rahatlatacak değişimler yapmak ya da etrafa hatıraları tetikleyici nesneler ve notlar bırakmak söz konusu uygulamalardan bazılarıdır.
Bilişsel stimülasyon terapisi gibi psikolojik tedavi yöntemleri ise hastanın hafızasına, problem çözme yeteneğine ve konuşmasına yararlı olabilir. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylanan ilaçlar Orta Düzey Alzheimer hastalıklarında ve şiddetli Alzheimer vakalarında sıkça kullanılmaktadır.
Bu ilaçlar Alzheimer’in neden olduğu semptomları azaltmak ve davranışsal sıkıntıları gidermek için hekim gözetiminde verilir. Nöronlar arasında mesajları ileten kimyasallar olan sinir taşıyıcılarını yönetme prensibine göre çalışan bu ilaçlar her ne kadar Alzheimer’ın altında yatan sebebi çözümlemese de çoğu hastada etki gösterip semptomları azaltabilir. Hastalığın seyrini değiştirecek ve hastanın hayatının kalitesini artıracak yeni tedaviler üzerinde çalışmalar yapılmaya devam etmektedir.
KAYNAKÇA:
Benjamin S. Cooley, Sophia Wang,ve Babar A. Khan Ham'ın Birinci Basamak Geriatri Bölümü .17, 170-178, 2022
Danielle Goldfarb, Ömer H. Abbasive William J. Burke. Ham'ın Birinci Basamak Geriatri Bölümü . 19, 195-207,2022
NP İstanbul Web Site available at: https://npistanbul.com/geriatrik-psikiyatri
Ender Kaya, Sinan Sönmez, Fatma Barlas S.B. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Psikiyatri Kliniğİ, Okmeydanı Tıp Dergisi 29(Ek sayı 2).70-74, 2013
Erdem Psikiyatri Web Site available at: https://www.erdempsikiyatri.com/yaslilik-doneminde-depresyon
İlgün Özen Çınar, Asiye Kartal . Yaşlılarda Depresif Belirtiler ve Sosyodemografik Özellikler ile İlişkisi.TAF Preventive Medicine Bulletin. 7(5) 399-404 ,2008.
Mona Metwally El-Sayed Doktora
,Heba Ahmed Mohsen Doktora ,Ayman Mohamed El-
Doktora,Asmaa Mohammed Saad Khaled Doktora ,Eman Mahmoud Mohammed Shoukr Doktora ,
Geriatrik hastalar arasında sağlık kaygısı, kadercilik ve ilaç uyumu arasındaki ilişki, Geriatric Nursing Volume 54, 8-15,2023
Kahli Zietlow, Eleanor McConnell, Alzheimer Hastalığı ve Diğer Demanslar,Ham'ın Birinci Basamak Geriatri Bölümü , 18, 179-194,2022
Memorial Web Site available at:
memorial.com.tr